Yayınevi Hakkında
Büyüyenay dedik adımıza… Bir dua gibi…
Ay ile insan ve insanı kuşatan bütün değerler arasında ilgi kuruyoruz. İnsanla ay arasında sürekli bir etkinin varlığına inanıyoruz. İnsandan Ay’a, Ay’dan insana doğru sürekli ve kesintisiz bir bağın kurulmasından yanayız.
Çünkü Ay, varlığına asla yabancı unsurları katmadan daima kendi yaradılışının açılımlarını yaşıyor… Belli belirsiz olduğunda da kendisi, olgunluğa erişip ihtişamıyla insanları büyülediğinde de yine kendisi. Sürekli değişiyor ama hep kendisi kalıyor. Özüne yaradılışına uygun yaşıyor. Bizler onu adlandırma kolayına düşerek hallerine isimler vermişiz; yeniay, hilal, ilkdördün, şişkinay, dolunay, sondördün…
Ve daima ders veriyor. En kemâl halinden küçüle küçüle bir hurma yaprağına, belli belirsiz bir hâle, bu halinden de gün be gün gelişerek hurma yaprağından hilale, hilalden yarımaya, ondan dolunaya varıyor. Zevalden kemale, kemalden zevale. Adeta bir yetkinliğe ulaşma koşusunu, sabırla sürdürüyor. Bunu da, sessizce, azaldığında feryat figan etmeden, çoğaldığında da gurura kapılmadan, kibrin şamatalarına düşmeden yapıyor. Her hâlinin güzelliğini yaşıyor ve bıkıp usanmadan tüm varlığa hizmet ediyor.
Sanki şöyle diyor: ey insan kardeşlerim, sıkıntıların, dünyanın halleri seni benim gibi incecik bir hâle koydu. Sabret… beni örnek al, başını bana doğru çevir, bana eşlik et. Yalnızca Yaradana güven, halin yeni hallerin habercisi olacaktır. Ve şöyle de diyor… Ben dolunayım, bu halimle güneş bende ortaya çıkıyor ve gecenin karanlığına büyülü ışıklarımı salıyorum. Bakanlar gözünü benden alamıyor. Kemal halindeyim. Ama ben bu halde gördüğün kadar kalacağım, gün be gün azalarak yokluğa dönüşeceğim. Sen de ey insan yükselişine böbürlenme, onları birer lütuf olarak düşün ve anla, gurura, kibire kapılma. Dünya varlıklarının hiçbirine kemal sürekli verilmemiştir. Yüce iradenin hükmüyle azalmamız, hatta azdan daha az olmamız artmamızın, çoktan daha çok olmamız da azalmamızın bir işareti. Ve daha ötesini göstererek, insanoğluna kendisi gibi her hâlinin güzelliğini keşfetmesini söylüyor.
Ve Ay… Karanlık geceyi bıkmadan usanmadan aydınlatıyor. Hallerinin her biri bir ders: Bazen yeniay olur gözlere görünmez, sevgilisi güneşle birlikte doğar ve onunla birlikte batar. Hilal olur olanca zarafetiyle geceye umut verir, kubbeleri ve bayrağı süsler. Bu haliyle çocuğa benzetilir, gelecek ümididir. Ve dolunaydır… güzelliğin ölçüsü olur, gençliği simgeler. İnsan yüzünün güzelliğinin bir işareti, delili olur. Sonra zamanın geçmesiyle biraz şekli değişecek bu haliyle de yaşlılığa benzetilecektir. Bellidir artık sevgiliye kavuşacaktır. Bir müddet sonra yine yeniay, hilal, dolunay olacaktır. Tüm insanlık macerasına eşlik edecektir.
Kutlu kitap O’ndan sık sık söz eder, övgüyle “nurlu ay” diye bahseder. O’nu yaradılışın hak ve hikmet göstergesi, işareti, delili sayar. O’nun, kutlu ayın ve günlerin habercisi olarak, hesap ölçüsü (Nişane- hisap) kılındığını söyler.
Peygamberlere yaradılışın diliyle yol gösteren de O’dur.
Çocuk Yusuf’ta rüya şeklinde tecelli etti. Geleceği haber verdi. Rüya diliyle “ay, güneş ve yıldızlarla birlikte kendisine secde etmişlerdi.” Baba Yakub onu yorumlayacak, rüya bir vaat olacak, yaşananlara teselli olacak, Yusuf’u Yusuf yapacak, Yusuf adım adım rüyasına varacaktır. Ve insanlığa “kıssaların en güzeli” hediye edilecektir.
Sade bu kadar mı? Hazreti İbrahim’e de doğru yolu, hakikati o gösterecektir. Ay, güneş ve yıldız kardeşleriyle birlikte ağız birliği ederek İbrahim’in yönünü hakikate döndürecektir. Batarak, varlığını ortadan kaldırarak.
Ve kainatın Efendisi de mucizesini onda gösterecektir. Pak yüzeyine O’nun pak ruhundan bir iz düşecektir.
Ay her haliyle insanoğlunun oluşturduğu kültür dünyasının, edebiyatın, sanatın da, çekim merkezi… Onsuz sanat ve edebiyat ve onsuz düşünce, ışığı kaybetmek, sevinci yitirmek gibi bir şey.
Ve ay dürüsttür. Güneşten aldığını sadakatle varlığa sunar. Ve cesurdur… Karanlık korkusu salmaz, ışığını esirgemez. Karanlığa kol kanat gerer. Bu yüzden, halk inanışı, masal dünyası onu cesaretin sembolü olmakla onurlandırmış.
Onunla savaşanlar, mücadele edenler de oldu. Başta Roma İmparatoru Caligula ve diğerleri… Ay’ın gülüp geçtiğine şahidiz…
Bizler Ay’dan ilham alarak adımıza Büyüyenay dedik…
Medeniyetimizi taşıyan bütün eserlerin her biri bizim için birer kültür hazinesidir. Kimileri unutulmuş, kimileri unutturulmuş, kimileri de mütevazılığından görünmez olmuşlar. Işığını, ilhamını, enerjisini insanlığın temel, vazgeçilmez değerlerinden, erdemlerinden alan bütün bu eserlere gönülden bağlıyız. Büyüyenay yapabildiği kadar bu hazinelere taliptir.
İnsanlığın ortak kültür mirasına katkı derecesi ne olursa olsun bizim için insanlık medeniyetinin ortak hazinesi olan bütün eserler ilgimizin, bağlılığımız çekim alanındadır: Yeni dünyalar vadeden, özenle taze yapılar kuran eserler kadar, halihazırı anlatan, onu anlaşılır kılan, algı kapılarını aralayan eserler de. Bilgi verenler de, bilinç verenler de. Yaşama sevinci veren, merhameti harflerine varıncaya kadar içselleştirmiş, teorinin gerilimini, pratiğin vurdumduymazlığını ve neşesini mayasına, hamuruna katmış eserler. Baharı müjdeleyenler kadar, kışı duyuranlar da.
Ay… Büyüyenay dedik adımıza. İstiyoruz ki çıkaracağımız eserleri onun halesi kuşatsın… İstedik ki nasıl O, karanlık geceyi aydınlatıyor ve karanlığa kendini siper ediyorsa, güzel hallerini sunuyorsa, çıkaracağımız eserlere de ondan bir iz düşsün, vereceği bilinçle zihinlere ışık düşürsün, hikmetlerle gönülleri aydınlatsın. Karanlığı gülümsemeye, ümitsizliği ümide, yalnızlığı dostluğa dönüştürsün. Eserlerimiz karanlıkları ay gibi aydınlatsın, ruhlara neşe, güven ve ilham versin.
Ve Büyüyenay dedik adımıza. Bir dua gibi…